Beynimiz yaklaşık 100 milyar sinir hücresi içeriyor, bu hücreler birbirleri arasında 1 trilyondan 1 katrilyona kadar sinaps denilen bağlantıları kurabiliyor. Yüzyılımızda beyinle ilgili araştırmaların Altın Çağı’na girmiş bulunuyoruz. Neredeyse her ay beynin çalışma şekliyle ilgili yeni bir çığır açan klinik araştırma neticesi yayınlanıyor.
Ve bu araştırmalar yayınlandıkça bilim dünyası bugüne kadar bu organımızla ilgili bildiklerimizin çoğunun yanlış olduğu bilgisi ile sarsılıyor.
Beyinle ilgili eskimiş mitlere dönüp baktığımızda başlıca şunları sayabiliyoruz:
• Ortalama bir insan beyninin sadece %10’unu kullanıyor: Genel anlamı ile bu açıklama gerçeği yansıtmıyor. Sağlıklı bir yetişkin beyninde halihazırda bulunan nöral ağlar her zaman tam kapasite ile çalışmaktadır. Bu açıklamada kullanılmayan olarak bahsi geçen %90’lık kısım, beyin hücreleri arasında kurulma potansiyeli bulunan sinaptik bağlantılardır. Eğer siz beyninize yeni programlar yüklemiyor, örneğin hala ilkokul, lise veya üniversitedeki bilgilerinizle hayata tutunuyor veya 20 yıldır aynı mesleği icra edip, işe hiçbir inovasyon katmıyorsanız, bu o güne kadar beyninizde oluşturmuş olduğunuz sinaps bağlarının %10’nu kullanabiliyorsunuz demek değildir. Bu, o güne kadar beyninize yüklediğiniz tüm bilgilerin %100’ünü kullanabilir fakat eski öğrendiklerinizin üstüne yenilerini katmadığınız için beyin kapasitenizin sadece %10’unu kullanıyorsunuz demektir. Kısaca beynin kullanım kapasitesi standart değildir; tam aksine beyniniz, sizin yeni eylemlerinizle her an yeni bir form kazanabilmektedir. Unutmayın, beyninizin %100’ünü kullanmak, doğum hakkınızdır! Bunun için Einstein gibi çok yüksek bir zekâ katsayısı ile doğmanıza kesinlikle gerek yoktur.
• Hasar görmüş beyin kendini iyileştiremez: Eskiden şüphe duyulmayan bu varsayım ile ilgili olarak, artık bilim insanları kesin olarak biliyor ki, beyin kendini iyileştirmek için insanı hayrete düşüren, muhteşem bir güce sahiptir.
• Beynin donanımı değiştirilemez.
Beynin donanımı ve beynin programlanması ibareleri sürekli birbirlerinin etki alanlarına girip çıkarak kavram kargaşası yaratsa da, beyninizi yeniden yapılandırmak doğdunuz andan ölene kadar mümkündür.
• Beynin yaşlanması kaçınılmazdır ve tersine çevrilemez.
Bu modası geçmiş varsayım karşısında beyni her yaşta dinç ve genç tutan, keskin bir zihni destekleyici yeni teknikler ve beslenme ilkeleri her geçen gün hızla türemektedir.
• Beyinde her gün milyonlarca hücre ölür ve kaybedilmiş bu hücrelerin yerine yenisi oluşmaz.
Beynimizdeki hücrelerin nasıl öldüğü ve yerine yenisinin tekrar gelmesi konusu bilim insanları tarafından karışık bir konu olarak belirtilse de, söyledikleri aslında beyinde kök hücrelerin bulunduğu ve bu kök hücrelerin yaşam boyunca olgunlaşarak yeni beyin hücrelerine dönüşebildiğidir. Bu konuda yürütülen klinik araştırmaların çoğunun kronolojik olarak yaş alırken, zihinsel kapasitenin düşmesinden korkan birçok kişi için güzel neticeler ile sonuçlandığı bildirilmekte.
• İçgüdüsel tepkilerimiz (korku, öfke, kıskançlık, sinir vb.) üst beyne hükmetmektedir.
Bilim insanlarının verdiği bilgiye göre, beyinlerimiz jenerasyondan jenerasyona binlerce yıl boyunca genetik hafıza ile birlikte kopyalanıyor. Bununla birlikte bizim atalarımızdan kopyaladığımız alt beyin (Reptilian Beyin) , çoğunlukla negatif olan içgüdüsel dürtülerimizi yönetiyor. Fakat beynimiz de sürekli evrimleşmektedir ve insanoğlu evrimleşme sürecinde özgür irade ve seçim yapma hakkı aracılığı ile alt beyni üzerinde hâkimiyet kurma yeteneği kazanmıştır. Pozitif psikolojinin bu yeni alanı bize özgür irademizi en iyi şekilde kullanarak mutluluğu artırmayı ve negatif duygu durumunun üstesinden gelmeyi öğretmektedir.
Tüm bu veriler en son yayınlanan klinik araştırma sonuçlarına dayanmaktadır.